İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü (İSAV) tarafından düzenlenen “Dünyevileşme” sempozyumu, son derece önemli bir konuya ışık tuttu. Profesör Mustafa Macit’in sunumunda vurgulanan Denis Diderot’un yaşantısından ilham alan hikaye, insanların tüketim çılgınlığına ve mal biriktirme tutkusuna dikkat çekiyor.
Denis Diderot’un, eline geçen bir miktar paradan yola çıkarak aldığı pahalı bir sabahlık hikayesi, aslında günümüz tüketim toplumunu da anlatıyor. Diderot, sabahlığını alır almaz evindeki diğer eşyaları ile uyumsuz olduğunu düşünüp onları da değiştirir. Bu süreçte büyük borçlar altına girer ve “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” başlıklı bir yazı yazar.
Günümüzde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Etrafımızı gereksiz eşyalarla dolduruyor, kullanmadığımız veya ihtiyaç duymadığımız şeyleri alıyoruz. Depolar, dolaplar, bodrumlar “belki bir gün lazım olur” düşüncesiyle dolduruluyor. Oysa belki bir gün lazım olabilecek şeyler, başkalarına her zaman lazım olabilir.
İnsanlar, mal biriktirerek ve onları sayarak dünyada ebedi kılacaklarını düşünürler. Ancak asıl önemli olan, mal varlığı değil, onları nasıl kullandığımızdır. Bir anlamda, sırtımızda taşıdığımız 100 kilo altınla açlıktan ölen kişinin durumuyla benzer bir haldedir bu.
Diderot’un yaşadığı pişmanlığı biz de yaşamamak için, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Sağlıklı bir yaşam için gereksiz tüketim alışkanlıklarından uzak durmalı ve sadece gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şeyleri satın almalıyız.
Sonuç olarak, Diderot’un hikayesi bize tüketim çılgınlığına ve mal biriktirme tutkusuna karşı daha bilinçli olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Hayatımızı gereksiz eşyalarla doldurmak yerine, daha anlamlı ve basit bir yaşam tarzı benimsemeliyiz. Bu sayede hem kendimize hem de çevremize daha fazla fayda sağlayabiliriz.
